Makale
Türkiye’nin İran yanılgısı
Ötekisini tanıma gayretinin çeÅŸitleri vardır. Kimisi bir tecessüs, bilme ve dolayısıyla tanışma arzusundan neÅŸet eder. Kimisi ise bir zaruretin sonucudur. Ticaret yaparken, eÅŸ seçerken, belli ittifakların içine girerken vs..
Bu mecburiyet en çok da kendisini devletler arası iliÅŸkilerde hissettirir. Kim dost, kim düÅŸman bilmeniz gerekir. “Uluslararası iliÅŸkilerde dost ve düÅŸman yoktur, çıkar iliÅŸkileri vardır”, prensibini esas alsanız yine durum deÄŸiÅŸmez, bilmeniz gerekir.
Karşı tarafın hangi olaylar karşısında nasıl tepkiler vereceÄŸini, nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceÄŸini, gücünün ve aklının, tutkularının ve çılgınlıklarının sınırlarını öngörebilmeniz gerekir. Bunları bilirseniz tedbir alabilir, büyük felâketleri önleyebilir, bir zarar kaçınılmaz ise ehveni ile durumu kurtarabilirsiniz.
Yakın dönem Türk dış politikası, kanaatimce, bilgi eksikliÄŸi sebebiyle en çok da İran hakkında yanılmıştır. Yanılmasının sebebi de İran’ı tanıdığını zannederken, tanımamasıdır. Meselâ Safevî dönemi ve sonrası İran’ı motive eden inanç kodlarını, çok katmanlı ahlâk prensiplerini, kendisini nasıl ana akım Ümmet’ten ayrıştırıp azınlık psikolojisiyle hareket ettiÄŸini tesbit edememiÅŸtir.
Ne Safevî-Osmanlı iliÅŸkilerinde gerilim alanları, Osmanlı’nın Batı’ya doÄŸru ilerlerken sebep olduÄŸu engeller incelenmiÅŸ, ne de Safevî yönetiminin siyasi ve askerî geleneÄŸinin arkasında yatan dünya görüÅŸü derinlikli olarak tahlil edilmiÅŸtir.
Modern dönem İran’ı ile Safevî geleneÄŸi iliÅŸkisi de çalışılmış deÄŸildir. “İran İslâm Devrimi” isminin, “Ümmet, vahdet, Büyük Åžeytan Amerika, kahrolsun İsrail” türünden sloganlarının toz dumanından gerçekleri görememiÅŸtir.
Osmanlı ruhuna sahip çıkan bir siyasi hareketin Safevî geleneÄŸine sahip çıkan bir İran’la nasıl ve hangi sahalarda gerilimler yaÅŸayacağını çalışmaması sıradan bir hata deÄŸildir elbet. Bugünün ve geleceÄŸin tarihten müstaÄŸni olmadığını en iyi bu kadroların bilmesi gerekmez miydi?
Hükümet’in İran’la olan iliÅŸkilerde, ‘aynı medeniyet havzasının çocukları olma’ söyleminin yeterli olmadığını artık öÄŸrenmiÅŸ olması gerekiyor. Bu iyi niyetin sebebini de anlıyorum ben. Hepimiz Müslümanız, Ümmet’in maslahatları eksenli ‘kazan kazan’ düsturuyla heraket edildiÄŸinde bunun aynı samimi duygularla karşılık bulacağını sanmak!..
Zira kendileri böyle hareket ettiÄŸinden karşı tarafın da aynı duygu boyutunda olduÄŸunu hesapladılar. Hata da zaten; İran’ın da aynı önceliklerle hareket edeceÄŸini zannetmekten kaynaklandı..
Ancak Müslümanlığın da farklı renk ve tonlarının olduÄŸunu, farklı önceliklere sahip fırka asabiyetinin baskın olabileceÄŸini, farklı olaylar karşısında farklı refleksler verebileceÄŸini tarih tecrübesine bakarak çok iyi idrak etmek gerekirdi.
Emperyal niyetlerle hareket eden İran’ı tanımamanın bedeli ağır olmuÅŸtur. Irak, Yemen ve Lübnan’daki istikrarsızlık olmuÅŸtur. En büyük bedeli ise Suriye olmuÅŸtur. Suriye’de Rus-İran ve Esed rejimi ittifakının bölgeye karabasan gibi çökmesi olmuÅŸtur.
İran’ın emperyal niyetler taşıdığını bölgede kurduÄŸu ittifaklar ve döÅŸediÄŸi yol taÅŸlarından görüp önü kesilebilirdi. Bu imkân kaçırılsa da en azından bundan sonra aynı hataların tekerrür etmemesi gerekir.
Ben ÅŸuna eminim; İran’ın Türkiye’yi tanıdığı kadar Türkiye İran’ı tanımıyor. Bu; siyasi, kültürel ve tarihî olduÄŸu kadar dinî sahalarda da böyledir. Çıkarları çatışan iki güçten rakibini tanıyanın eli daha güçlü olur. İran tarihsel rakip gördüÄŸü Türkiye’yi tanıma avantajının tadını çıkartıyor.
Henüz yorum yapılmamış.